15.Haziran.2000

Kur`ân-ı Kerîm`in Bütününü Anlamada ve Dini Hayatta Peygambere Uymanın Gerekliliği Hakkında Bir Mektup


Bu mektup şöyle bir sloganla hareket eden bir kısım insana cevap olarak yazılmıştır:
"Sadece ve Sadece Kuran - Dine sadece Kurani kaynak kabul edip adi her ne olursa olsun ister hadis ister sunnet digerlerini cikarmak."


Bismillâhirrahmânirrahîm

Esselamu Aleyküm,

Muhterem Müslüman Din Kardeşlerim,

Son zamanlarda İslam ve Kur`ân adına konuştuğunu iddia eden bazı kişi ve gruplarda Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Aleyhisselam`ı ve O`nun hayatından süzülen birer pınar olan hadis ve sünneti bir tarafa bırakarak, O`nu devreden çıkararak sadece kendi aklı veya hevesine göre Kur`ân`ın bütününü anlama - yorumlama ve buna göre bir dînî yaşayış tarzı belirleme gayretleri görülmektedir.

Oysa ki "Kur`ân`ın ve herşeyin tek sahibi olan Allah-ü Teâlâ", O Peygamberi insanlara Kur`ân`ı ve İslamı öğretmekle vazifeli kılmış ve müslümanlara hitaben: "Andolsun ki Resûlullah, sizin için, Allah`a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah`ı çok zikredenler için güzel bir örnektir." (Ahzab Sûresi 21. Ayet) buyurarak O Peygamberi ve sünnetini övmüş, aşağıda göreceğiniz ayetlerle de O`na uymanın bir müslüman için olmazsa olmaz bir şart olduğunu üstüne basa basa belirtmiştir.

Şu bilinmelidir ki Allah Resûlünü devreden çıkarmayı ilke edinen bir hareket tarzı her ne kadar "Sadece ve Sadece Kur`ân", "Kur`ân`a Dönme", "Kur`ân İslamı" gibi kulağa hoş gelen sloganlarla müslümanlar için çekici hale getirilmeye çalışılsa da; aslında Kur`ân`ı anlama ve yaşama ile hiçbir alakası olmayan, doğuştan sakat, mecrâsından sapmış ve sonu uçurum bir harekettir. Çünkü Kur`ân`ı anlama iddiası ile yola çıkan bu kesimler daha işin başında Kur`ân`ın en temel prensiplerine karşı gelmekte ve Allah`ın Kur`ân`ında izin vermediği bir şeyi yani O`nun Resûlü`nü devre dışında bırakıp kendi heveslerine göre bir dînî yaşantı tarzı edinmeyi hareket tarzı olarak belirlemektedirler.

Bu hareketlerini de Peygamberin hadis ve sünnetinin güvenilir bir kaynaktan gelmediği fikrini veya birkaç uydurma hadisi öne sürerek meşru göstermeye çalışmakta, bunun sonucunda da Peygamberin sünnetinin bütünün inkâr edilmesi ve devreden çıkarılmasının gerektiği gibi bir safsataya düşmektedirler. Oysa ki "Kur`ân`ın ve herşeyin tek sahibi olan Allah`ın gönderdiği O Peygamber"`in sünneti; Kur`ân`ı ve İslam`ı anlama, kavrama ve yaşamada vazgeçilemez en doğru ölçü ve yorumdur. Dinin bizzat onu insanlara ulaştıran kişi tarafından yaşanması ve uygunlaması, ayrıcalıklarının kesin hatlarıyla belirlenmesi ve uygulamada mümkün olan şekillerinin gösterilmesidir. Ümmet hayatının birlik ve bütünlüğünü sağlayan en önemli temellerden biridir. Peygamber`in sünnetinin verilerine yöneltilecek hiçbir yorum, onu tamamıyla devre dışında bırakmayı hiçbir zaman haklı çıkaramaz. Sünnet, Allah`ın bilgisi ve gözetimi altında, O`nun Resûlünün ortaya koyduğu hayat modeli, İslam`ın "en güzel" pratik örneği iken; O`nu müslümanlar için örnek olmaktan çıkarmaya, din için delil olmaktan uzak tutmaya, devre dışı bırakmaya çalışan düşünce ve beyanlar, Peygambere rağmen veya Peygambersiz bir müslümanlık hayalinin ürünleridir. Halbuki Muhammed Aleyhisselam olmadan bir İslam düşünmek hiç bir akl-ı selîmin kârı değildir. Kimsenin Kur`ân`ı ve İslam`ı, onları Allah`ın izni ile insanlara öğreten O Yüce Resûl`den daha iyi anlayacağını, O`nun açıklamalarına bir ihtiyacı olmadığını söylemeye veya kendini O Peygamber`den daha dindar ve akıllı saymaya hakkı da yoktur.

Buradan itibaren, Allah`ın elçisini ve O`nun sünnetini devre dışında bırakmaya çalışan bu hareketin sakat doğuşunu ve yanlışlığını ortaya koyan, Kur`ân`ı anlama iddiasında olmalarına rağmen bu insanların çiğnedikleri temel Kur`ân ayetlerini bir bir sıralamak ve ilgili açıklamaları yapmak istiyorum. Okumanızı ve bu yanlış davranışa düşenlerden olmamanızı dilerim:

(Yalnız buradan öteye geçmeden önce sizi bir noktada uyarmak istiyorum: Bu yazıyı okuduktan sonra veya okurken: "Biz Kur`ân`ı kendimiz okusak hiç anlayamazmışız." gibi bir sonuca ulaşmanızı kesinlikle istemiyorum. Hayır, Kur`ân biz insanlara okumamız ve anlamamız için gönderildi. Bu yazının 3. Kısmında açıklanacağı üzre "Kur`ân`ın çoğunluğu diyebileceğimiz bir kısım ayetleri normal bir akıl seviyesindeki insanların okuyunca kolayca anlayacağı bir içeriğe sahiptir." Bu konuda şu Kur`ân ayetine bakabiliriz: "Sana bu mübarek Kitab`ı ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye indirdik." (Sâd Sûresi Ayet 29) Bu yüzden Arapçası olsun Türkçe Meal ve Tefsiri olsun bir müslüman olarak bunları her zaman okumaya ve anlamaya devam etmemiz gerekir ve bunlar aynı zamanda bizlere ibadet sevabı da kazandırır. Bu yazıda karşı çıkılan ve yanlışlığı ortaya konan hareket tarzı, Kur`ân`ı bizlere öğreten Resûlullah`ı ve sünnetini devre dışında bırakarak: "Ben Kur`ân`ın hepsini kendi başıma "Dine sadece Kurani kaynak kabul edip adi her ne olursa olsun ister hadis ister sunnet digerlerini cikarmak" sûretiyle anlarım!" diyenlerin hareket tarzıdır. Bu yazı, bu düşüncedeki kişilere karşı yazılmıştır. Sizden yazıyı bu gözle okumanızı istiyorum.)

1.Kısım
Kur`ân`a Bakalım: Peygamber Hangi Makamdan Gönderildi?


"De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah`ın elçisiyim. O`ndan başka tanrı yoktur. O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah`a ve Ümmî peygamber olan Resûlüne iman edin. O Peygamber de Allah`a ve O`nun sözlerine iman etmiştir. Ve O`na uyun ki, doğru yolu bulasınız."
Kur`ân-ı Kerîm, A`raf Sûresi 158. Ayet.

"Kim Resûl`e itaat ederse Allah`a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince seni onların başına bekçi göndermedik! "Başüstüne!" derler, ama yanından ayrılınca onlardan bir kısmı, senin dediğinden başkasını gizlice kurar. Allah da onların gizlice kurduklarını yazar. Sen onlara aldırma ve Allah`a güven; sana vekîl olarak Allah yeter."
Kur`ân-ı Kerîm, Nisâ Sûresi 80 ve 81. Ayetler.

Andolsun ki içlerinden kendilerine Allah`ın ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitap ve hikmeti "öğreten" bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
Kur`ân-ı Kerîm, Âl-i İmran Sûresi 164. Ayet.

O Allah`tır ki ümmîlere (çoğu okuma yazma bilmeyen bir topluma) kendilerine ayetlerini, okuyan onları temizleyen, onlara Kitap ve hikmeti "öğreten" bir Peygamber gönderen. Kuşkusuz daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler. (O Peygamberi) henüz kendilerine katılmamış diğer insanlara da göndermiştir. O, Azîzdir, Hakîm`dir. Bu Allah`ın lüftudur, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
Kur`ân-ı Kerîm, Cuma Sûresi 2, 3 ve 4. Ayetler.

"Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik."
Kur`ân-ı Kerîm, Enbiya Sûresi 107. Ayet.

Görüldüğü gibi bu ayetlerde Hz. Muhammed Aleyhisselam`ın kim olduğu, hangi makamdan ve neden gönderildiği açıklanıyor.
İlk ayette O Peygambere iman ve uymanın doğruyu bulmak için gerekli olan şartlar olduğu açıkça belirtiliyor.
İkinci ayette Kur`ân-ı Kerîm`i gönderen Yüce Rabbimiz Resûlune itaatin, kendisine itaat olduğunu söylemekte.
Sonraki iki ayette ise Allah`ın, O Resûlü insanlığa Kur`ân`ı ve onun emrettiği din olan İslam`ı "öğretmekle" memur kıldığını görüyoruz. Öyle ise tabii ki o yüce makamdan görev verilen bir elçiye itaat Allah`a itaat demek olacaktır.
Nasıl ki bir devletin vatandaşının devletten kendisine gelen en küçük bir devlet memuruna bile hakaret etmesi suç ise, nasıl ki o memura itaatsizlik devlete karşı işlenmiş bir suç sayılır ise; Hâkimlerin Hâkimi Yüce Allah`ın gönderdiği memur olan O Yüce Resûl`e itaatsizlik de Allah`a itaatsizlik olacaktır. İtaatsizlik böyle bir suç ise siz o zaman düşünün O memuru devreden çıkarma girişimlerinin vehametini...
İkinci ayetin devamında bir de "senin dediğinden başkasını gizlice kurar" cümlesi vardır ki, bu da başlı başına Allah`ın Resûlünü devreden çıkarma girişiminde bulunanlara karşı çok güzel bir cevaptır. Buraya göre Allah`ın Resûlü ne diyorsa ona uyulması gerekir. "Peygamberin dedikleri bir tarafta dursun ben aklım neyi uygun bulursa o Kur`ân yorumunu veya dini hayat tarzını seçeceğim." gibisinden fikirleri zihinde kurmak bile bu ayete göre Allah`ın hoşuna gitmeyen bir davranıştır.
İnsanoğlu tabii ki aklını da kullanacaktır. Kur`ân`da yüzlerce ayet müslümanları ve insanları zaten düşünmeye ve aklını kullanmaya davet etmektedir. Ama bu demek değildir ki insan "sadece ve sadece !" kendi aklını kullanarak, Kur`ân`ı insanlığa öğreten Resûlullah`ı bir tarafta bırakarak Allah`ın razı olacağı, bütünüyle doğru bir Kur`ân yorumu veya dînî hayat tarzı bulabilir. Çünkü insan aklı, kişinin ihtiyaçları, psikolojik ve sosyal durumu, tecrübesizlik v.s. gibi çeşitli faktörler sebebiyle her zaman doğruyu bulamayabilir, yanılabilir. Nitekim hayatımızdan geriye doğru bir an baktığımızda şu an yanlış olduğuna inandığımız birçok işi bir zamanlar aklımızla doğru kabul ederek yaptığımızı ve o zamanki düşüncemizin yanlış olduğunu artık anladığımızı görürüz. İşte durum böyle olduğu için Allah-ü Teala -belki de insan aklının bu hata riskini mümkün olan en alt seviyeye çekmek için- insanlığa çeşitli zamanlarda kutsal kitaplar ve bunları insanlara açıklayan Peygamberler göndermiştir. İşte bu kitapların en sonuncusu Kur`ân-ı Kerîm ve en son Peygamber de Hz. Muhammed Aleyhisselam`dır. Bu yüzden dini konularda aklı kullanırken Allah`ın o Kitabı insanlara açıklamak ve öğretmekle görevli kıldığı Resûlünün açıklama ve emirleri bir tarafa bırakılamaz. Akıl, bu Resûlün öğretisi ışığında, bütünüyle doğru bir Kur`ân yorumunu ve dînî hayat tarzını bulacaktır. Aşağıdaki açıklamalar okununca bu durum daha iyi anlaşılacaktır. Allah`ın görevlendirdiği Peygamberi devre dışında bırakma konususunda kimseye yetki verilmemiştir. Böyle bir davranış içine girenler Allah`ın O Peygamber`i: "Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." diye niteleyen ayetinin karşısında durmuş ve adeta "Biz O Rahmeti istemiyoruz." demiş olurlar. O zaman da Allah`ın Rahmeti`nin toplumları üzerinden çekilip gitmesine sebep olurlar ki bu da o toplum ve insanlarının çöküşe doğru gitmeye başlaması demektir. İşte bu duruma işaret eden ayetler: "Size rahmet edilmesi için, Allah'a ve Resûl`e itaat edin." (Âl-i İmrân Sûresi 132. Ayet.), "Namazı kılın, zekâtı verin, Resûl`e itaat edin ki size rahmet edilsin."(Nûr Sûresi 56. Ayet.) (Ayrıca bakınız bu yazı 5.Kısım)

2.Kısım
Kur`ân`a Bakalım: Peygamberin Sözleri Herkesin Sözü Gibi Midir?


"Battığı zaman yıldıza andolsun ki, arkadaşınız (Muhammed) sapmadı ve batıla inanmadı. O, arzusuna göre de konuşmaz. Konuştukları vahyedilenden başka birşey değildir."
Kur`ân-ı Kerîm, Necm Sûresi 1,2,3,4 ve 5. Ayetler.

Bu ayette açıkça ifade edilmektedir ki, O Yüce Peygamberin konuşmaları herkesin konuşmasına benzemez. O`nun "Konuştukları vahyedilenden başka birşey değildir." Öyle ise kimin haddine O Resûlün sözleri olan hadisleri ve yaşantısı olan sünnetini bir tarafa bırakmak. Kimin haddine "(Hâşâ) O Resûl artık bir tarafta dursun, ben Kur`ân`ı kendi aklım ve hevesimle O`ndan daha doğru anlayacağım." demek.
Bir keresinde tabiîn`in büyüklerinden olan ve hicrî 87 yılında vefat etmiş Mutasarrıf bin Şıhhîr adında bir âlime: "Bize yalnız Kur`ân-ı Kerîm`den bahset!" denilmiş. O da böyle söyleyenlere şu cevabı vermiştir: "Vallahi biz, Kur`ân-ı Kerîm`in bir denginin olduğunu söylemiyoruz; fakat Kur`ân-ı Kerîm`i bizden daha iyi bilen birinin bulunduğunu söylüyoruz!"
Evet O Yüce Resûl Kur`ân`ın ve herşeyin sahibi olan Allah-ü Teâlâ tarafından insanlığa o Kur`ân`ı ve İslam`ı öğretmekle görevlendirilmiş bir öğretmendir. O zaman kimin haddine Kur`ân`ın sahibi olan Allah`ın tayin ettiği bu Yüce Öğretmenin önüne geçmeye çalışmak. Bu davranış Allah`a karşı da bir saygısızlıktır ki bu da insan için çok kötü bir sonu hazırlar.

3.Kısım
Kur`ân`a Bakalım: Peygamberin Görevi Ne İdi?


Ey Resul! Rabbinden sana indileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O`nun elçiliğini yapmamış olursun...
Kur`ân-ı Kerîm, Maide Sûresi 67. Ayet.

"...İnsanlara kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da Kur`ân`ı indirdik."
Kur`ân-ı Kerîm, Nahl Sûresi 44. Ayet.

"Biz bu kitabı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik."
Kur`ân-ı Kerîm, Nahl Sûresi 64. Ayet.

"Allah`ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye sana Kitab`ı hak ile indirdik; hainlerden taraf olma!"
Kur`ân-ı Kerîm, Nisâ Sûresi 105. Ayet.

Andolsun ki içlerinden kendilerine Allah`ın ayetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara Kitap ve hikmeti "öğreten" bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur. Halbuki daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.
Kur`ân-ı Kerîm, Âl-i İmran Sûresi 164. Ayet.

O Allah`tır ki ümmîlere (çoğu okuma yazma bilmeyen bir topluma) kendilerine ayetlerini, okuyan onları temizleyen, onlara Kitap ve hikmeti "öğreten" bir Peygamber gönderen. Kuşkusuz daha önce onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler. (O Peygamberi) henüz kendilerine katılmamış diğer insanlara da göndermiştir. O, Azîzdir, Hakîm`dir. Bu Allah`ın lüftudur, onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.
Kur`ân-ı Kerîm, Cuma Sûresi 2, 3 ve 4. Ayetler.

Bu ayetler Peygamber Efendimizin görevi ve durumunun ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır: "Allah`ın insanlara gönderdiği Kitabı öncelikle onlara tebliğ etmek, yani ulaştırmak; sonra bu Kitabı ve emrettiği dini onlara açıklamak, öğretmek ve Allah`ın gözetimi dahiline onunla hükmederek yaşanmasını sağlamak."
Zaten kendisi de "Ben bir muallim olarak gönderildim." buyurarak bu noktaya işaret etmiştir.
Bu ayetler bize göstermektedir ki Kur`ân-ı Kerîm`in ve hükümlerinin tam manasıyla anlaşılabilip yaşanması için öncelikle Peygamber Efendimizin yaptığı açıklamaları dikkate almaya, ilk etapta O`nun öğretilerini göz önünde tutmaya ihtiyaç vardır. Zaten bu ihtiyacın da aralarında yer aldığı çeşitli sebeplerden dolayı Kur`ân`ın insanlığa indirilmesi " 23 sene " içerisinde tamamlanmıştır. Eğer insanlar Kur`ân`ın tamamını bir okumayla, hemen, dört dörtlük anlayabilecek ve buna göre doğru bir dînî yaşayış tarzı bulabilecek kapasitede olsalar idi Kur`ân 23 senede kısım kısım inmez; bir anda tamamen iner ve: "İşte size Allah`ın Kitab`ı geldi artık siz kendiniz okuyup anlayın ve uygulayın." denirdi. Fakat uygulama kesinlikle böyle olmamış; Kur`ân 23 sene içerisinde parça parça inmiş, Peygamber Efendimiz her yeni inen ayetin ardından onu insanlara okumuş; -yukarıdaki dördüncü ayette geçtiği üzre- "Allah`ın O`na öğrettiği şekilde", O`nun bilgisi ve gözetimi dahilinde gerekli açıklamaları yaparak kimi zaman inen ayetlerin tam olarak anlaşılmasını, kimi zaman ayetlerde emredilen ibadetlerin doğru olarak yapılmasını sağlamıştır. İşte bu kısımda incelediğimiz ayetler bu duruma açıkça işaret etmektedir.
Yukarıda da açıkladığım gibi, insanoğlu tabii ki aklını da kullanacaktır. Bu kısımda incelediğimiz ayetlerin ikincisi ve Kur`ân`da daha bunun gibi yüzlerce ayet müslümanları ve insanları zaten düşünmeye ve aklını kullanmaya davet etmektedir. Ama bu demek değildir ki insan "sadece ve sadece !" kendi aklını kullanarak, Kur`ân`ı insanlığa öğreten Resûlullah`ı bir tarafta bırakarak Allah`ın razı olacağı, bütünüyle doğru bir Kur`ân yorumu veya dînî hayat tarzı bulabilir. Çünkü insan aklı, kişinin ihtiyaçları, psikolojik ve sosyal durumu, tecrübesizlik v.s. gibi çeşitli faktörler sebebiyle her zaman doğruyu bulamayabilir, yanılabilir. Nitekim hayatımızdan geriye doğru bir an baktığımızda şu an yanlış olduğuna inandığımız birçok işi bir zamanlar aklımızla doğru kabul ederek yaptığımızı ve o zamanki düşüncemizin yanlış olduğunu artık anladığımızı görürüz. İşte durum böyle olduğu için Allah-ü Teala -belki de insan aklının bu hata riskini mümkün olan en alt seviyeye çekmek için- insanlığa çeşitli zamanlarda kutsal kitaplar ve bunları insanlara açıklayan Peygamberler göndermiştir. İşte bu kitapların en sonuncusu Kur`ân-ı Kerîm ve en son Peygamber de Hz. Muhammed Aleyhisselam`dır. Bu yüzden dini konularda aklı kullanırken Allah`ın o Kitabı insanlara açıklamak ve öğretmekle görevli kıldığı Resûlünün açıklama ve emirleri bir tarafa bırakılamaz. Akıl, bu Resûlün öğretisi ışığında, bütünüyle doğru bir Kur`ân yorumunu ve dînî hayat tarzını bulacaktır. Dikkat edilirse bu kısmın ikinci ayetinde de bu öncelik görülmektedir. Bu ayete göre:
  1. Önce Resûl, Allah`ın emirlerini açıklayacak;
  2. Sonra insanlar düşünüp anlayacaklar.

Peygamberin bu yüce makamına hakaret ederek O`nu devreden çıkarmaya çalışanlar tek bu ayete bakarak bile yaptıklarının yanlış olduğunu anlamalılar. Allah`ın görevlendirdiği Peygamberi devre dışında bırakma konususunda kimseye yetki verilmemiştir. Bu yanlışlığa düşmeyelim. Peygamberi bir tarafa bırakarak Kur`ân bütünüyle - tam olarak anlaşılmaz, din doğru yaşanmaz; yaşıyorum diyen kendini aldatır.

Peygamber Efendimizin açıklamaları veya sünneti, yani O`nun sözleri ve fiillerini içine alan bütün, Kur`ân`ın hükümlerini açıklama bakımından Kur`ân`ın tamamlayıcısı ve yardımcısıdır. Şöyle ki:
  • I-) "Kur`ân`ın çoğunluğu diyebileceğimiz bir kısım ayetleri normal bir akıl seviyesindeki insanların okuyunca kolayca anlayacağı bir içeriğe sahiptir." Mesela hergün insanların gözü önünde işleyen tabiat olaylarının işleyişini anlatarak onları düşünmeye davet eden ayetler, geçmiş milletlerin ve peygamberlerin yaşadığı olayları anlatarak insanları ibret almaya davet eden ayetler, yanlış ve doğru ahlâkî davranışları insanlara anlatan ayetler v.b. Kur`ân`ı okuyan her insan muhakkak ondan anlayış seviyesine göre kendine faydalı olacak birşeyler anlar. Bu durum Kur`ân`ın mucizevî özelliklerinden biridir.
    Bu kısım anlaşılması kolay ayetleri Peygamberin insanlara okuması yeterli olabilir. Bununla birlikte O bir "öğretmen" sıfatını üzerinde taşıdığı için bu kısım ayetlerle ilgili olarak da bunları destekleyen ek açıklamalar yapabilir. Bu çeşit açıklamalar o ayetlerin daha geniş bir şekilde kavranmasına yardımcı olur.
  • II-) Buna karşılık bir kısım Kur`ân ayetleri de vardır ki bunlar insanların "bilen birisi" onlara "açıklama" yapmadan kendi kendilerine okuyarak tam olarak anlayamayacakları ve yine "bilen birisi" onlara "öğretmeden" kendi başlarına doğru olarak uygulamasını yapamayacakları bir içeriğe sahiptir.
    Bu kısım ayetler daha çok ibadetler, âhiret halleri, Allah`ın belli bir şekilde uygulanmasını istediği hukûkî hükümler, Allah`ın sıfatları v.b. insanın "düşünerek" veya "kendi gayreti ile" bulamayacağı konular ile ilgilidir. İşte burada insanların yardımına, bu yazının genelinde incelediğimiz ayetlerde O`na verilen görev ve yetkinin bir sonucu olarak Peygamberin açıklamaları yetişir.
    Bu şekilde Peygamberin açıklamasına ihtiyaç duyan Kur`ân ayetlerinin bir kısmının ortak özelliği de genel içerikli olmalarıdır. Bu tür ayetlerde herşey ayrıntılı olarak anlatılmamış bunların ne olduğunun ve ayrıntısının açıklanması Peygambere bırakılmış, O da Alah`ın gözetimi ve bilgisi dahilinde bunları açıklamıştır. Eğer Kur`ân`ın bu türdeki hükümleri genel içerikli olmasa ve tek tek her hükmün ayrıntısı açıklansa idi o zaman Kur`ân`ın kimbilir kaç ciltlik bir ansiklopedi olması gerekirdi.
    İşte Peygamberin genel "öğretmenlik" vasfı ve bu ikinci türdeki ayetlerde O`nun açıklamalarına duyulan ihtiyaç; Kur`ân`ı bütünüyle doğru anlama ve yorumlamada, Allah`ın razı olacağı doğru bir dînî yaşayış tarzı bulmada O Yüce Peygamber`in vazgeçilmezliğinin ve bir tarafa bırakılamazlığının nedenini açıkça ortaya koyar. Peygamber`in insanlar için bir Rahmet olduğunu bildiren ayetlerin (Bakınız: 1.Kısım Alt) bir manası da burada yatmaktadır. Peygamber, insanların ne kadar uğraşsalar da kendi akıllarıyla doğrusunu bulamayacakları bu tür dînî bilgileri onlara Allah`ın istediği ve razı olacağı doğru şekliyle öğretmiş; böylece insanların hem dünya hem de öbür dünyada mutlu olmalarına Allah`ın izniyle aracılık eden en büyük sebep olmuştur.
Şimdi burada, Peygamberin Kur`ân`ı açıklama çeşitlerini maddeler halinde görelim:
  • 1-) Peygamber Efendimizin açıklamaları bazen Kur`ân`daki bazı hükümleri destekler, hayatın çeşitlenen olaylarına göre ayetin ışığında daha geniş açıklama ve misallendirmelerde bulunarak insanların o Kur`ân hükmünü anlamasını ve hayatında doğru uygulamasını sağlar: Mesela Kur`ân "Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin." (Bakara Sûresi, Ayet 188) der. Hz. Peygamber de bunun ile aynı manada: "Bir müslümanın malı başkasına onun gönül hoşnutluğu olmaksızın helâl değildir." der. O`nun bu sözü ayete bir destektir.
    Bir de aynı ayeti Peygamberin gerçek hayatta uygulamasına bakalım: Resûlullah, meyvelerin iyi olacağı ortaya çıkıncaya, yahut renkleninceye, yahut hastalıklardan kurtulma devresine girinceye kadar satışını yasaklamıştır. Bunun sebebini de şöyle açıklamıştır: "Şayet Allah (bir hastalık veya felâket ile) meyvayı alıp götürürse müslüman kardeşinizin parasını ne karşılığında almış olursunuz?".
    Evet, burada Peygamber Efendimizin söylediği sözün temelinde bu misalde söylediğimiz ayet yatmaktadır. Faiz yasağının temelinde olan ayetlerden biri de budur. İşte bu misaller Resûlullah`ın açıklamaları ile Kur`ân`ı insanlara nasıl öğrettiği ve yaşattığının da birer misalidir. Bu konuda sayısız misal verilebilir.
  • 2-) Peygamber`in açıklamaları veya sünneti bazen Kur`ân`ın açıklanmaya muhtaç ayetlerinin anlaşılabilmesi ve uygulanabilmesini sağlar. Şöyle ki:
    • 2a-) O`nun açıklamaları bazen Kur`ân`ın "kapalı" veya "başka manalara gelebilecek" hükümlerinin anlaşılmasını sağlar:
      Mesala Kur`ân`da birçok yerde müslümanlara namaz kılmaları emredilmektedir:
      Şimdi kendinizi ilk defa İslam ve Kur`ân ile karşılaşan ve hayatında namaz nedir hiç görmemiş - duymamış bir insan kabul edin. Size: "Ayetin emrine uyarak namaz kıl." dense ne yaparsınız? Hiçbir şey yapamazsınız, çünkü bu hüküm sizin için kapalıdır, daha ne olduğunu bilmiyorsunuz. "Kur`ânı`ı açıp namazı nasıl kılacağıma bakarım." derseniz hiç yorulmayın derim... Çünkü Kur`ân`da namaz kılın emrinden başka ne namazın kaç vakit olduğu, ne nasıl kılınacağı, ne kaçar rekat kılınacağı ve ne de diğer ayrıntıları açıklanmamıştır. İşte burada Allah Resûlü`nün açıklamaları devreye girer. Kendisi "Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın." diyerek müslümanlara bu ibadeti tam olarak göstermiş, kendisine sorulunca veya sorulmaksızın en ince ayrıntısına kadar gerekli açıklamaları yapmış, yanlış kılan birini görünce düzelttirmiş ve böylece müslümanların bu ibadeti doğru bir şekilde öğrenmelerini sağlamıştır.
      Zekat ve Hac ibadetleri de böyledir. Bunların da ayrıntısını Resûlullah açıklamıştır. O: "Hac ile ilgili ibadetlerinizi benden öğreniniz!" buyurmuştur.

      Bir de Resûlullah`ın açıklamaları bazen "birçok manalara gelebilecek" hükmü açıklar demiştim. Bunun da bir misalini vereyim: Kur`ân`da sahur vaktinin son anını belirleyen "...Sabahın beyaz ipliği siyah ipliğinden ayırdedilinceye kadar yeyin, için..." şeklinde bir ayet vardır. (Bakara Sûresi Ayet 187) Bu ayet inince müslümanlardan bazıları ayetteki "iplik" kelimesini gerçek manasıyla anlamışlar, gece yastıklarının altına siyah ve beyaz iki iplik koymuşlar, bunları gözleriyle görebilecekleri vakte kadar yeme içmeye devam etmişlerdir. Sonra Peygamber Efendimize bu durumu söyleyince kendilerine ayetteki bu kelimelerden maksadın gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığı yani imsak vakti olduğunu açıklamıştır.
    • 2b-) Peygamberin açıklamaları bazen Kur`ân`ın "genel" hükümlerine bazı özel kayıtlar koyar:
      Mesela O`nun "Katil mirasçı olamaz." (Yani meselâ babasından gelecek mirası bir an önce elde etmek için onu öldüren bir kişi mirasçı olamaz.) sözü Nisâ Suresi 11 ayette geçen mirasçılara özel bir kayıt koymaktadır. Zirâ ayet, katil olup olmadığına bakılmaksızın ayette geçen her akrabanın mirasçı olacağı hükmünü getirmektedir. Peygamberin açıklaması ise bu hükmün kapsamını daraltmakta ve sadece katil olmayan akraba için mirasçı olma hakkı tanınmaktadır.
      İkinci bir misal: "Namaza kalktığınız zaman yüzünüzü, dirseklere kadar ellerinizi yıkayınız; başınıza da mesh ediniz ve topuklara kadar da ayaklarınızı yıkayınız..." ayeti (Maide Sûresi Ayet 6) ile abdest emri geldikten sonra Hz. Peygamber`in ayağındaki mest üzerine mesh etmesi, abdest ayetindeki ayakların yıkanması emrinin ayaklarda mesh olmadığı zamana mahsus olduğunu açıklayarak bu ayete özel bir kayıt koymaktadır.
    • 2c-) Peygamber`in açıklamaları bazen Kur`ân`ın "genel" ifadelerini bir ölçüye bağlar.
      Mesela: "Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir." (İsrâ Sûresi Ayet 78) ve "...Muhakkak ki namaz mü`minler üzerine vakitleri belli bir farzdır." (Nisâ Sûresi Ayet 103) ayetleri müslümanlara yapmaları emredilen namaz ibadetinden bahsetmektedir. Ancak bu ayetlerde bu emir genel olarak belirtilmekte ve vakitlerle ilgili herhangi bir ayrıntılı açıklama bulunmamaktadır. İşte burada Peygamber Efendimizin "Namazın bir günde 5 vakit olduğunu" bildiren birçok hadisi öncelikle bu ayetteki genel namaz kılma vaktini günde 5 kere olarak bir ölçüye bağlar; "Ben nasıl namaz kılıyorsam siz de öyle kılın." diyerek insanlara bu ibadetin nasıl olduğunu öğretmesi de genel namaz kılma olayını belli hareket ölçülerine bağlar.

      Ey O Yüce Peygamberi devre dışı bırakmak isteyen cahiller. Kur`ân size namaz kılmanızı emrediyor. Bunu inkâr edemezsiniz. O Yüce Resûl Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhisselâm`ı önder edinmeden nasıl namaz kılacaksınız. Bu yanlış hareket tarzını bırakın. Yoksa hem kendiniz mahfolursunuz, hem de size uyanların mahfına sebep olursunuz. Onlar da öbür dünyada sizin azabınızın iki kat artırılmasını isterler.
  • 3-) Peygamberin açıklamaları bazen Kur`ân`ın hiç temas etmediği hükümler getirir: Bu çeşit hükümlerden bazıları şunlardır: Ninenin miras hakkına sahip olduğu, evlenme akdinde şahitlerin gerekliliği, şuf`a hakkının meşru bir hak olduğu, erkeklerin ipek elbise ve altın takı kullanmalarının yasaklanması, Ramazan orucunu kasten bozanın keffaret tutması gerektiği, vitir namazı, deniz hayvanlarının ölüsünün yenebileceği, fıtır sadakası, cenaze namazı v.s. Bu hükümlerin hiçbiri Kur`ân`da yoktur. Biz bunları Resûlullah`ın açıklamalarından öğreniyoruz. İşte zaten incelediğimiz ayet de Resûlullah`ın görevinin "açıklama" olduğunu söylemekte idi.
Şimdi bütün bu açıklamaların ardından soruyorum: Öyle ise nasıl olur da kendini Müslüman kabul eden bir kişi O Peygamberin açıklamalarını ve yaşantısını, yani hadis ve sünnetini bir tarafa bırakarak sadece kendi arzusuna ve o anki aklî seviyesine göre kendince bir Kur`ân yorumu ve dini hayat tarzı edinmeyi düşünebilir?
Sünnet, Allah`ın bilgisi ve gözetimi altında, O`nun Resûlünün ortaya koyduğu hayat modeli, İslam`ın "en güzel" pratik örneği iken; O`nu müslümanlar için örnek olmaktan çıkarmaya, din için delil olmaktan uzak tutmaya, devre dışı bırakmaya çalışan düşünce ve beyanlar, Peygambere rağmen veya Peygambersiz bir müslümanlık hayalinin ürünleridir. Halbuki Muhammed Aleyhisselam olmadan bir İslam düşünmek hiç bir akl-ı selîmin kârı değildir. Kimsenin Kur`ân`ı ve İslam`ı, onları Allah`ın izni ile insanlara öğreten O Yüce Resûl`den daha iyi anlayacağını, O`nun açıklamalarına bir ihtiyacı olmadığını söylemeye veya kendini O Peygamber`den daha dindar ve akıllı saymaya hakkı da yoktur. Peygamberi bir tarafa bırakarak Kur`ân bütünüyle - tam olarak anlaşılmaz, din doğru yaşanmaz; yaşıyorum diyen kendini aldatır...

4.Kısım
Kur`ân`a Bakalım: Peygamberi Ayrı Tutup İnanmadan Müslümanlık Olur Mu?


"Allah`ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip "Bir kısmına inanırız ama bir kısmına inanmayız." diyenler ve bunlar arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu; işte gerçek kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. Allah`a ve peygamberlerine iman eden ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara, Allah birgün mükâfatlarını verecektir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir."
Kur`ân-ı Kerîm, Nisa Sûresi 150, 151, 152. Ayetler.

Ülkemizin yetiştirdiği büyük tefsir âlimlerimizden rahmetli Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır bu ayetlerin tefsirinde şu açıklamayı yapmaktadır:
Bu ayetten anlaşılıyor ki, kâfirler başlıca üç kısımdır:
1-Ne Allah ne peygamber tanıyan, hiçbirine iman etmeyenler,
2-İmanda Allah ile peygamberi birbirinden ayıranlar. Yani Allah`a iman iddiasında bulunup da Allah`ın gönderdiği peygamberlere inanmayanlar,
3-Peygamberlerden bazısını tanıyıp da bazısını tanımayanlar ki, kitap ehlinden Yahudi ve Hristiyanlar bu kısımdandır.
Ve bu ayet doğrudan doğruya bunlar hakkında inmiş, iman ile küfür arasında orta bir derece bir yol bulunmadığı ve peygamberlerden bazısını veya hepsini tanımamanın Allah`ı da tanımamak demek olduğunu göstermiştir.

Öyle ise Peygamber Efendimizi devreden çıkararak kendilerine göre bir Kur`ân yorumu ve dînî yaşayış tarzı bulma gayretinde olanlar artık yukarıdaki ikinci şıkkın sınırları içine girme ihtimalinin korkusunu yüreklerinde duymaya başlamalılar. Yoksa kendileri için kötü bir son görünüyor. Bizden uyarması.

5.Kısım
Kur`ân`a Bakalım: Peygambere Uymamak, O`nun Önüne Geçmek, O`nu Devre Dışı Bırakmak Olur Mu?


"De ki: "Eğer Allah`ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlansın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: "Allah'a ve Resûl`e itaat edin". Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki, Allah kâfirleri sevmez."
Kur`ân-ı Kerîm, Âl-i İmrân Sûresi 31 ve 32. Ayetler.

"Size merhamet edilmesi için, Allah'a ve Resûl`e itaat edin."
Kur`ân-ı Kerîm, Âl-i İmrân Sûresi 132. Ayet.

"Ey iman edenler! Allah`a itaat edin. Peygambere ve sizden olan idarecilere de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -eğer Allah`a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah`a ve Resûlüne götürün. Bu hem hayırlı hem de netice bakımından daha güzeldir."
Kur`ân-ı Kerîm, Nisa Sûresi 59. Ayet.

"Kim Allah`a ve Resûle itaat ederse işte onlar, Allah`ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır."
Kur`ân-ı Kerîm, Nisa Sûresi 69. Ayet.

"Ey iman edenler! Allah`a ve Resûlüne itaat edin, işittiğiniz halde O`ndan yüz çevirmeyin."
Kur`ân-ı Kerîm, Enfâl Sûresi 20. Ayet.

"Ey iman edenler! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun..."
Kur`ân-ı Kerîm, Enfal Sûresi 24. Ayet.

"Allah'a ve Resûlüne inandık, itaat ettik" derler; sonra da bir takımı yüz çevirirler. İşte bunlar inanmış değillerdir. Aralarında hüküm vermek üzere Allah'a ve Resûlüne çağırıldıkları zaman, bir takımı hemen yüz çevirirler. Ama hak kendilerinden tarafa ise, ona boyun eğip gelirler. Kalplerinde hastalık mı var, yoksa şüphe içinde midirler, yahut Allah ve Resûlünün kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır; asıl zalimler kendileridir. Aralarında hüküm verilmek üzere Allah'a ve Resûlüne çağırıldıkları vakit: "İşittik, itaat ettik" demek, ancak müminlerin sözüdür, işte saadete erenler onlardır. Allah'a ve Resûlüne itaat eden, Allah'tan korkan ve O'ndan sakınan kimseler, iste onlar kurtulanlardır.
Kur`ân-ı Kerîm, Nûr Sûresi 47, 48, 49, 50, 51, 52. Ayet.

"De ki: "Allah`a itaat edin, Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamber`in sorumluluğu kendisine yüklenen, sizin sorumluluğunuz da size yüklenendir. Eğer O`na itaat ederseniz doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygamber`e düşen sadece apaçık tebliğdir."
Kur`ân-ı Kerîm, Nûr Sûresi 54. Ayet.

"Namazı kılın, zekâtı verin, Resûl`e itaat edin ki merhamet göresiniz."
Kur`ân-ı Kerîm, Nûr Sûresi 56. Ayet.

"...Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur."
Kur`ân-ı Kerîm, Ahzâb Sûresi 71. Ayet.

"Ey inananlar! Allah'a itaat edin, Resûl`e itaat edin; işlerinizi boşa çıkarmayın."
Kur`ân-ı Kerîm, Muhammed Sûresi 33. Ayet.

"...Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının..."
Kur`ân-ı Kerîm, Haşr Sûresi 7. Ayet.

Resûlullah`a İtaati Emreden Diğer Ayetler:
Nisa Sûresi Ayet 13; Enfâl Sûresi Ayet 1,46; Tevbe Sûresi Ayet 71; Ahzâb Sûresi Ayet 33; Fetih Sûresi Ayet 17; Hucurât Sûresi Ayet 14; Mücadele Sûresi Ayet 13.

Rabbimiz ne kadar da yüce, Kur`ân`ı ne kadar açık ve seçik! Sanki günümüzde ortaya çıkan ve Allah Resûlünü devreden çıkararak kendi heveslerine göre bir dînî hayat tarzı belirlemek isteyen bu yanlış yolun yolcuları için özel olarak inmiş bu ayetler! Burada benim bir yorumuma gerek olduğunu sanmıyorum. Allah-ü Teala sözüne uyulması gerekenlerin kimler olduğundan bahsederken birçok kere ard arda adeta konunun üzerine basa basa "Allah ve Resûlu" demektedir. Daha başka bir söze gerek var mı? O zaman kimin haddinedir ki O Yüce Resûl`ü devreden çıkarmaya çalışmak...

"Biz her peygamberi -Allah`ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah`tan bağışlanmayı dileseler, Resûl de onlar için istiğfar etseydi Allah`ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı. Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık husunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam manasıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar."
Kur`ân-ı Kerîm, Nisa Sûresi 64 ve 65. Ayetler.

Ayet gayet açık. Bu ayeti ve bütün Kur`ân`ı gönderen Allah diyor ki: "O Yüce Resûl`ün verdiği hükmü içinde bir sıkıntı duymaksızın tam olarak kabul etmeyen bir kişi iman etmiş olmaz." Bitti... Daha başka söze gerek var mı? O zaman nerede kaldı O Yüce Resûl`ü devreden çıkarmaya çalışmak, nerede kaldı O`nun hadisi, sünneti bir tarafta dursun ben Kur`ân`ı sadece kendi aklım ve hevesimle anlayarak bir dînî yaşantı tarzı edineceğim demek... Aman Allah`ım bu ne cüretkâr bir harekettir, bu ne haddini bilmezliktir.
Şunu bilin ki Peygamber Efendimize ilk iman edenler olma şerefine erişmiş arkadaşları olan Ashab-ı Kirâm, O`na öyle hürmet ederlermiş ki, O konuşurken sanki başlarının üzerinde birer kuş varmış da hareket ederlerse uçacakmış gibi hiç hareketsiz, sessiz ve başları yerde O`nu dinlerlermiş. Hz. Ömer ve iş ortağı bir sahabi O Resûl`ün diyeceklerini kaçırmamak için sırayla birer gün O`nun yanında bulunup o gün işe gidene diğerinin duyduklarını anlatması konusunda bir anlaşma yapmışlar. Yine o sahabiler O Yüce Resûl`ün heybetinden O`nun güzel yüzüne gözlerini dikip dikkatle bakamazlarmış. Bir sahabi O`nun heybetinden ve O`na olan hürmetinden dolayı O`na sormak istediği bir soruyu iki sene ertelediğini söyler. Bir başkası O Yüce Resûl abdest almaya kalktığı zaman, O`na olan sevgilerinden dolayı, O`nun abdest suyunu tutmak için arkadaşlarının birbiri ile neredeyse kavga edecek derece yarıştığını nakleder...
"Bu ilk İslam nesli olan Sahabilerin, ne Hz. Peygamberin sağlığında ne de vefâtından sonraki günlerde, "Sadece ve Sadece Kur`ân! Kur`ân`ı biz kendimiz anlarız, ondan anladığımız da İslam`ın kendisidir." diyerek Hz. Peygamber`e ve O`nun sünnetine başvurmamak gibi bir tavırları asla görülmemiştir. Aksine bütün işlerinde ve karşılarına çıkan yeni olay ve durumları değerlendirmede Kur`ân ve Sünnet`i esas almışlardır. Onlar için Hz. Muhammed Aleyhisselam, Kur`ân ayetlerini mübarek ağzından duydukları, inançlarının hareketlere dönüşmesini O`nun davranışlarında görüp buldukları bir odak ve örnek şahsiyetti. O halde O Yüce şahsiyetin kişiliğini görmezden gelerek, Kur`ân`ı ve İslam`ı tanıma, öğrenme, yaşama ve savunma nasıl olacaktı. Onlar biliyorlardı ki, vahyi getirip tebliğ eden O Peygambere uymadıkça, vahyi O`nun öğretisinin ışığı altında yorumlamadıkça Kur`ân`a karşı olan insaf ve itaat borcu ödenmiş olmazdı."
Hani nerede günümüzdeki bu, İslam ve Kur`ân adına konuşmaya cesaret eden bazı insanlarda Ashab`ın Peygamberine gösterdiği bu saygı ve sevginin ufak bir kırıntısı. "Kur`ân`ı anlayacağız", "Kur`ân`ı anlayacağız" diyorlar: İşte size bu yazıda Kur`ân`dan ayetlerle konuşuyorum başka birşeyle değil. Şu Kur`ân ayetleri sizlere hitap etmiyor mu:
"Ey iman edenler! Allah`ın ve Resûlü`nün önüne geçmeyin. Allah`tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir. Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinin üstüne yükseltmeyin! Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygambere yüksek sesle bağırmayın; yoksa siz farkına varmadan amelleriniz boşa gidiverir"
(Kur`ân-ı Kerîm, Hucurat Sûresi 1 ve 2. Ayetler)
Hadi çalıştıralım aklımızı O Yüce Resûl artık bedenen aramızda değil. O zaman bu ayetler kime hitab ediyor? Bu ayetleri artık uygulamayacak mıyız? Tabii ki hayır, Allah burada bize hem Ashab`dan O`na göstermesi istenen ve onların da en güzel şekilde uyduğu bir ahlâkî nezâketten haber veriyor hem de geleceğe yönelik olarak bize de bir saygı dersi veriyor. Bunlar:
  • * Hayatımızın herhangi bir safhasındaki bir davranışımızda veya kararımızda Allah ve Resûlünün emri olan noktada Onlar`ın önüne geçmemek,
  • * Bırakın O Yüce Resûl`ün söz ve davranışlarına kulak vermemeyi O`nun söylediklerinin üzerine çıkmaya çalışmamak,
  • * O`nun dediklerini "birbirimizin" dedikleri gibi saymayıp O`na kulak vermek ve O`na gereken saygıyı göstermek.
İşte Allah`ın bize hayat rehberi olarak gönderdiği Kur`ân`ı Kerîm`de uyguladığı öğretim metodu genelde bu şekildedir. Allah Kur`ânda birçok misaller verir, geçmiş millet ve peygamberlere ait birçok olaylar anlatır. Hatta bunu o kadar çok yapar ki, Peygamber Efendimiz zamanında O`na inanmayanlar kendisine: "Sen bize hikaye anlatıyorsun." gibisinden şeyler söylerlermiş. Hatta bu kişilerden birisi İran`dan hikâyeler satın alıp getirmiş de Resûlullah`ı dinleyeneleri: "Gelin bende Muhammed`in anlattıklarından daha güzelleri var!" diyerek insanların O`nu dinlememesini sağlamaya çalışırmış (Bakınız: Lokman Sûresi Ayet 6).
İşte günümüzdeki hadis ve sünnet karşıtları da o insanlar gibi Kur`ân ayetlerine yüzeysel bir şekilde baktıkları ve gereği üzere düşünmedikleri için orada anlatılanların ne anlama geldiğini idrak edemiyorlar. Halbuki Allah o ayetlerde biz insanlara bazen açıkça bazen üstü kapalı olarak diyor ki:
  • * "Şu millet tarih sahnesindeyken şunu yaparak hata etti ve sonu hüsran oldu, siz sakın böyle yapmayın !";
  • * "Bu insanlar hayatlarında şöyle yapmakla doğru yaptı, sizde öyle yapın";
  • * "Şu peygamberin ümmeti O`na şöyle davrandı ve hata etti, siz sakın Peygamberinize böyle yapmayın!"... (Mesela bakınız: Kamer Sûresi)
İşte yukarıdaki ayetler de genel bir uslüpla bize de bir saygı dersi vermektedir: Bu derslerden biri de O Yüce Resûl`ün önüne geçme veya O`nu devre dışı bırakma gibi bir saygısızlığı yapmanın kimsenin haddine düşmediğidir.

6.Kısım
Kur`ân`a Bakalım: Peygambere İtaat Etmeyenin Sonu Ne Olur?


"Allah ve Resûlu bir işte hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah`a ve Resûlüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur."
Kur`ân-ı Kerîm, Ahzab Sûresi 36. Ayet.

Kendisi için doğru yol belli olduktan sonra, kim "Peygambere karşı çıkar" ve müminlerin yolundan başka bir yola giderse, onu o yönde bırakırız ve cehemmeme sokarız; o ne kötü bir yerdir.
Kur`ân-ı Kerîm, Nisâ Sûresi 115. Ayet.

"Allah şüphesiz, inkarcılara lanet etmiş ve onlara içinde sonsuz olarak kalacakları çılgın alevli cehennemi hazırlamıştır. Onlar bir dost ve yardımcı bulamazlar. Yüzleri ateşte çevrildiği gün: "Keşke Allah'a itaat etseydik, keşke Peygamber'e itaat etseydik!" derler. "Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar." "Rabbimiz! Onlara iki kat azap ver, onları büyük bir lanete uğrat" derler."
Kur`ân-ı Kerîm, Ahzâb Sûresi 64, 65, 66, 67, 68. Ayetler.

"...O`nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar."
Kur`ân-ı Kerîm, Nur Sûresi 63. Ayet.

Yukarıda O Yüce Resûl`e uyma ve itaat etmenin müslümanın kurtuluşu için gerekli olduğunu gördükten sonra, şimdi de O`nun emrine aykırı davranmanın doğuracağı sonuçların neler olduğunu bildiren ayetlerle karşı karşıyayız. O`nun emrine aykırı davranmak böyle tehlikelere sebep ise nerede kaldı O`nu devreden çıkarmaya çalışarak kendi hevesine göre bir Kur`ân yorumu ve dînî yaşantı tarzı aramak. Son ayetteki tehdide bakacak olursak acaba bu tür hareketlerin son yıllarda çoğalması ile son yıllarda yaşanılan felaketler arasında belli bir oranda bir bağıntı var mıdır dersiniz?
Bu kısmın ilk ayetinde "sapıklığa düşmek" sözü geçiyor. Öyle ise yine tam da içinde aynı kelimeler geçen ve o ayetin içeriğine giren bir hadisi söylemenin yeridir: Resûlullah Efendimiz buyurdular ki: "Size, kendilerine sarıldığınızda sapıtmayacağınız iki şey bırakıyorum: Allah`ın kitabı ve Nebî`sinin sünneti." (Kaynak: Muvatta, Kader, 3.)
Öyle ise kimin haddine Resûlü devreden çıkarmak, kimin haddine haşa "hadis sünnet bir tarafa" demek?!

7.Kısım
NETİCE


Bu ayetler ve ilgili açıklamaların ardından artık Peygamber`i devre dışında bırakmaya çalışan bir hareketin, adı her ne olursa olsun doğuştan sakat, mecrâsından sapmış ve sonu uçurum bir hareket olduğu görülmüş olmalı. Bilinmeli ki bu tür bir hareket tarzına sahip insanlar "Kur`ân`a Dönmeyi" ve "Kur`ân`ı Anlamayı" değil; tam aksine onun temel ilkelerini çiğneyerek müslümanlar arasında karışıklık çıkarmayı isteyen kişilerdir. Çünkü onlar bunu yapınca, Kur`ân-ı Kerîm`in öğrettiği esasları her biri kendi arzusuna ve kişisel düşüncesine göre yorumlamak, anlamak ve buna göre bir dînî hayat uydurmak imkânını elde edecekler. Evet, Resûl`ün sünnetini bir tarafa bırakacak ve onun yerine kendi şahsî görüşlerini monte edecekler. Hatta daha da ötesi Kur`ân`ı Batı Medeniyetinin ruhuna uyacak bir şekilde yorumlamaya çalışacaklar.
Fakat bu kişiler çok heveslenmesinler. Allah`ın izniyle biz müslümanlar O Yüce Resûl`ün ve sünnetinin değerini biliyor ve yine O Yüce Resûl`ün dediği gibi: "En güzel kitap Allah`ın kitabıdır, en güzel yol da Muhammed Aleyhisselam`ın yoludur." diyoruz. Kur`ân`ı Allah bu çeşit cahilce ve düşmanca hareketlerin tesirinden: "Kur`ân`ı kesinlikle biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız." (Hicr Sûresi Ayet 9) ilahi hitabıyla kıyamete kadar korumaya devam edecektir.

Sevgili Okuyucu,
Bu mektuptan söyle bir sonuca ulaşmanızı kesinlikle istemiyorum: "Biz Kur`ân`ı kendimiz okusak hiç anlayamazmışız." Hayır, Kur`ân biz insanlara okumamız ve anlamamız için gönderildi. Bu yazının 3. Kısmında da açıkladığım gibi: "Kur`ân`ın çoğunluğu diyebileceğimiz bir kısım ayetleri normal bir akıl seviyesindeki insanların okuyunca kolayca anlayacağı bir içeriğe sahiptir." Bu konuda Kur`ân`ın şu ayetine bakabiliriz: "Sana bu mübarek Kitab`ı ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye indirdik." (Sâd Sûresi Ayet 29) Bu yüzden Arapçası olsun Türkçe Meal ve Tefsiri olsun bir müslüman olarak bunları her zaman okumaya ve anlamaya devam etmemiz gerekir ve bunlar aynı zamanda bizlere ibadet sevabı da kazandırır.
Bu yazıda eleştirdiğimiz hareket tarzı, Kur`ân`ı bizlere öğreten Resûlullah`ı ve sünnetini devre dışında bırakarak: "Ben Kur`ân`ın hepsini kendi başıma "Dine sadece Kurani kaynak kabul edip adi her ne olursa olsun ister hadis ister sunnet digerlerini cikarmak" sûretiyle anlarım!" diyenlerin hareket tarzıdır.
Biz müslümanlar Allah`ın izniyle ömrümüzün sonuna kadar Kur`ân-ı Kerîm`i ve Resûlullah`ın sünnetini okumaya, öğrenmeye ve en güzel şekilde anlamaya çalışmaya devam edeceğiz. Evet Kur`ân`ı anlamak ve hayatımızda uygulamak için var gücümüzle çalışacağız. Bununla birlikte haddimizi de bileceğiz: "Allah`ın ve Resûlü`nün önüne geçmeden, seslerimizi O Yüce Resûl`ün sesinin üzerine çıkarmadan.", kendi hevesimize göre değil; Allah`ın ve Resûlü`nün rızasına uygun bir şekilde anlamak ve hayatımızda uygulamak için... Bu mektupta gördüğümüz ve Kur`ân`daki diğer benzer ayetlerin bizden istediği bir iman, itaat ve tavırla.

Günümüzde yaşanan şu cahillik ve haddini bilmezlik furyasının sebepleri ve haberleri yine O Yüce Resûl`ün şu mucizevî uyarılarında gizli:
  • * "İlim öğreniniz ve insanlara öğretiniz! Ferâizi öğreniniz ve insanlara öğretiniz! Kur`ân`ı öğreniniz ve insanlara öğretiniz! Çünkü ben ölümlü bir insanım. İlim de ortadan kaldırılacak ve fitneler görülecektir. Hatta öyle ki, bir farîza hakkında ayrılığa düşen iki müslüman, dâvâlarını halledecek bir tek bir kişi bile bulamayacaklardır." (Kaynaklar: Dârimi, Mukaddime 24, Ferâiz 1; Tirmizî Ferâiz 2; İbn Mâce Ferâiz 1; Dârekutnî Sünen, IV, 67, 81-82)
  • * "Allah ilmi insanlardan zorla söküp almaz. Fakat ilmi, alimleri almak sûretiyle alır. Böylece hiç alim insan kalmaz, ta ki insanlar cahilleri kendilerine önder edinirler. Bunlara meseleler sorulur, onlar da ilme dayanmaksızın fetva verirler. Böylece hem kendileri sapıtırlar, hem de başkalarını saptırırlar." (Kaynaklar: Buhâri İlim 34, İ`tisâm 7; Müslim İlim 13; Tirmizî İlim 5.)
İşte ey sevgili okuyucu kardeşim, zamanımız bu hadislerdeki zamanları bir ölçüde andırmıyor mu? Bu zamanda söylenmedi mi: "Başörtüsü ayrıntıdır." diye; bu zamanda söylenmedi mi: "Ezan Türkçe okunsun." diye; bu zamanda söylenmedi mi: "Namaz üç vakit olsun." diye; bu zamanda söylenmedi mi: "Ramazanda oruç tutacağınız gün içkinizi sahurdan önce için." diye ve bu zamanda söylenmiyor mu: "Sadece ve Sadece Kuran - Dine sadece Kurani kaynak kabul edip adi her ne olursa olsun ister hadis ister sunnet digerlerini cikarmak."...

Aman dikkatli olalım. O Yüce Peygamber Hz. Muhammed Mustafa Aleyhisselam`ın neden: "İlim müslümanın yitik malıdır, nerede bulursa onu alır." dediğini; neden: "İlim öğrenmek kadın - erkek her müslümana farzdır." dediğini iyi düşünelim... İyi düşünelim, anlayalım ve uygulayalım ki; kendimizi, ailemizi ve çoluk çocuğumuzu dinimize yönelik bu çeşit fikrî saldırılara karşı koruyabilelim.

Mektubuma Kur`ân`ın ver her şeyin sahibi Yüce Allah`ın gönderdiği O Güzel Resûl`ün sünnet ve hadisinin kıymet ve önemini takdir edemeyenlere tarih sahnesinde verilmiş cevaplardan en güzelleriyle son vermek istiyorum:
İmran Bin Huseyn adlı bir alimin bulunduğu bir toplantıda birisi: "Kur`ân`da olandan başkasından bahsetmeyin." deyince İmran şu cevabı vermiştir:
"Sen ahmağın birisin! Öğle namazının dört rekat olduğunu, onda Kur`ân ayetlerinin açıktan sesli olarak okunmayacağını Allah`ın kitabında görebiliyor musun?"
Sonra namaz, zekât, hac gibi ibadetlerdeki diğer bazı hükümleri de sıralar ve şöyle devam eder:
"Bütün bunları Allah`ın kitabında açık bir şekilde bulabiliyor musun? Allah`ın kitabı bunları kapalı bırakmıştır. Sünnet de bunları açıklamıştır."

Müslüman alimlerden birisi, bir hac mevsiminde dikişli bir elbise ile ihrâma girmiş bir kişi görür ve ona bu elbiseyi çıkararak Resûlullah`ın giydiği gibi dikişsiz bir ihrâm giymesi gerektiğini söyler. Bunun üzerine o şahıs: "Bana bu elbisemi çıkarmamı emreden bir ayet oku bakalım!" der. Alim de o kişiye şu ayeti okur:
"Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının... (Kur`ân-ı Kerîm, Haşr Sûresi 7. Ayet.)"

Hz. Ömer`in oğlu Abdullah (r.a.)`ın yanına bir gün birisi gelerek şöyle der: "Biz normal namazı ve (düşmana yakınken kılınmasına izin verilen) korku namazının varlığını Kur`ân`da buluyoruz. Ancak (yolculukta kılınmasına izin verilen) sefer namazını Kur`ân`da bulamıyoruz. Nasıl oluyor bu?
Bunun üzerine Abdullah şöyle cevap verir:
"Bak yeğenim! Biz hiçbir şey bilmez iken Allah bize Muhammed Aleyhisselam`ı peygamber olarak gönderdi. Biz Muhammed Aleyhisselam`ı neyi nasıl yaparken görmüşsek onu öylece yaparız."
(Kaynak: Nesâî, Taksir 1; İbn Mâce, İkâme 73; Hâkim, Müstedrek, I, 258)

Elhamdulillâhi Rabbi`l `Âlemîn ves Salâtu ves Salâmu `Alâ Rasûlina Muhammedin ve `Alâ Âlihî ve Ashâbihî Ecma`în.
Lâ ilâhe illallâh Muhammedun Resûlullah.

Rumuz Özkan İsmail
http://www.mektup.4mg.com


Not: Hiçbir değişiklik yapılmamak ve web adresimiz de gösterilmek şartıyla, bu yazı her türlü gazetede, dergide, tv`de, radyoda, web sitesinde yayınlanabilir, istenildiği şekilde kullanılabilir.


Ulaşabileceğiniz Diğer Mektuplarımız:
1- Başörtülü Hanımefendi Kardeşlerime Açık Mektup
2- Hz. Aişe Annemize Mektup